Yaşlılık???


Masanın üstünde bir hediye paketi var, içinde babaanneye alınmış bir parfüm ve el kremi, Oğuza söylüyorum:

– dilersen sen de bir hediye yapıp içine koyabilirsin.
– Sen bu hediyeleri niye aldın?
– Yavrum yarın yılbaşı babaanneye parfüm aldım.
– Babaanne o parfümü ne yapacak?
– (Şaşırıyorum) yavrum parfüm ne yapılır???
– Hayır babaanne yaşlı da o bakımdan…

—————–
– Oğlum yaşlılar parfüm kullanamaz mı?
– Kullanır da onun ne işi olacak, ben onu merak ettim.

konuşma Oğuzun “neyse bu konuyu kapatalım artık” demesiyle son buldu.

December 30, 2009. anılar. 2 comments.

4 yaş anıları


Ekim 2007 den bir anekdot. (4.5 yaş)

Oğuza dün kahvaltı sırasında cumartesi Şatıroğluna gideceğımızı söyledim.
(Evin yakınlarındaki bir kasap, oradaki abiyi Oğuz çok seviyor kantarda tartılmak falan hoşuna gidiyor, kıyma makinesi ayrı bir ilgi alanımız ve daha önemlisi karşısında çocuk parkı var)

“Uslu durursan ve hava güzel olursa senin çocuk parkında oynamana izin vereceğiz olur mu yavrum.”

güzel sorumlu bir anne örneği ben var ya ben.:-)

Oğuz ne cevap verse beğenirsiniz.

peki hava kötü olursa ama ben uslu durursam???

Haklı, şartları bilip ona göre hareket etmek gerek.


Aralık 2007

Son havadisimız Oğuzun hastalığı üzerine. ama öyle böyle değil.
Yanı diyeceğim “tatlıymış”, “akıllıymış” Maşallah demiyor birileri olan oğluma oluyor.

41.5 ateşle yanıyor ateş düşürücü verdik ateşi arttıkça artıyor. Mecbur serum takıldı antibiyotik verildi.
tabii bunlar için eline intraket takıldı.

Oğuz başta çok acıyor falan dedi ama sonra intrakete baktı “ya çok ilginç bir şeymiş, pekii ne zaman çıkacak” diye de soruyor.

O günün akşamı tavuk veriyorum salatalık istiyor.
bak dedim senin düzgün beslenmen gerek.
– salatalık faydalı değil mi.
-faydalı ama yeterli değil, senin protein alman gerek
– sütte ve yoğurtta da protein var
– olsun senin hayvansal protein alman gerek.
– ama sütün de proteini var
– olsun senin hayvansal protein alman gerek.
– ama sütün de proteini var
– olsun senin hayvansal protein alman gerek.

(bir kaç tur daha sürüyor, en sonunda annenin sabrı taşıyor.)

– oglum bu tabak bitecek!!!!

Sonuç:
O tabak bitmedi.

December 27, 2009. anılar. Leave a comment.

İlk günün anısı


Oğlum 20 Haziran 2003’te aramıza katıldı, Aslında elbette 29 Ekim 2008 den beri varlıgından haberdardık, neşeyle heyecanla sevinçle endişeyle beklemiştik. Aşağıdaki yazıyı 20 Haziran 2006 tarihinde Oğlum için yazmıştım. Onun blogunun ilk yazısı için daha farklı bir metin düşünemezdim.

Ayrıca bu blogun oluşmasında ilham kaynağım olan Müge Cermen‘e kucak dolusu sevgilerimi sunuyorum. Oğlumun blogundaki ilk yazıyı kendisine ithaf ediyorum.

——————————–

2006, Haziran

Tuhaf bir heyecan, belirsizlik, güvensizlik, panik, tarifsiz bir sürü duygular.

3 yıl olmuş, bu sabah Suat Oğuz’a anlatıyor, 3 yıl önce bu saatlerde daha doğmamıştın.
Ben saate bakıyorum, “kateter takılıyordu galiba” diyordum,

Ama sonra detaylı hatırladığımızda 3 yıl önce saat 7:30 sularında hastanede bebek çantasına bebek bezi koymayı unutmuş olduğumuz için kavga ettiğimizi hatırlıyoruz.

Odaya yerleşmişiz, giysilerini hazırlıyoruz, herşeyi, gerekli gereksiz herşeyi koymuşuz bez yok. Ağlamaya başlıyorum yine, zaten buluttan nem kapıyorum, haziran uğursuz ay, mutsuzluklar ayı idi bizim için, hayatımın en acı kayıplarına tanıklık eden bir aydı, ama evliliğimiz bile kıyıdan hazirana dahil olmayı başarmıştı.

Bari 22 si olsaydi yengeç olsaydi diyordum doktora sezeryan kesinleşince ama bir yandan nefes alamamaya devam ediyorum, bu bebek alınacak, normalin şansı yok aşağı inmemiş hiç bir gelişme yok ve bebek büyümeye devam ediyor. ve ben akciğerlerimin biraz altında varlığını hissettiğim bebeğime kavuşacağım günü belirliyorum. tarih 18 haziran 2003 çarşamba. madem sezeryan olacak epidural olsun bari diyorum. yine ağlıyorum.

19’u ameliyathaneler doluymuş 20 si olsun peki.

2003 haziranını neredeyse dakika dakika hatırlıyorum.

Ayın 11’inde kötü bir kramp yüzünden apar topar doktora koşuyorum bir şey yok, ama ben muayenehaneden çıkarken ayaklarımdaki galoşu çıkarmayı unutuyorum ve mermer basamaklardan hoop kayarak iniyorum 2 ya da 3 basamak 84
kilo. Saatler gibi gelen bir kaç dakikalık sessizlik, durgunluk hiç bir şey kımıldamıyor, hayır hic birşey kımıldamıyor… Kımıldamıyor.
Saatler gibi gelen bir an sonra koca bir tekmeyi yiyorum karnıma, yaşasın, bebeğin varlığını hissettirdiği en değerli anlardan biri.

Evde sular bir gün akıyor bir gün akmıyor, hastaneye gideceğimiz gün suların akmadığı gün. saçımı bukle bukle yapamadığım için ağlıyorum.

“Nazarlık, Suat nazarlığım nerde, hah tamam burdaymış” evden çıkarken nazarlığımı takmayı bile unutmuyorum saat 6 sulari evden çıkışım bile kameraya alınıyor 2 gün sonra buraya bebeğim kucağımda geleceğim.

20 haziran sabahın körü, hastanede odamıza yerleşiyoruz, ben o çarşaf misali acayip ameliyat giysisini giyiyorum, suata steril zirvalar giydiriliyor hastaneye gideceğiz. tuhaf kapılardan geçiyorum. korkuyorum, hazır olduğumu sanıyordum galiba değilim.

Anestezist Bolkar Beyle tanışıyorum, yapılacak işlemi anlatıyor, doktorum da geldi, kambur durmam gerekiyor doktorum bir şey diyor gerginim gülme krizi tutuyor, harbi kriz ama ha, epidural takılamıyor hiç kımıldamamam gerek. Sakinleşiyorum işlemler yapılıyor ayaklarımı hissetmemeye başlıyorum korkunç bir boşluk, Suatla konuşuyorum,
“önümdeki koca perdenin arkasını görebilmeyi çok isterdim” diyorum,
doktor “eminim istemezdin” diyor. bebek aşağı itiliyor biraz sancılı oluyor o süreç ve bir ağlama sesi. sonrasını hatırlamıyorum, çok çok ağladığımı hatırlıyorum, ondan sonra gülme ağlama arası muazzam bir
mutluluk muazzam bir sevinç tarif edilemez bir gurur kaplıyor her yanı.

December 19, 2009. gebelik-doğum, hastane. 1 comment.